Bulaşık makinesini ilk kullandığım zamanı hatırladıkça gülerim. Onu çamaşır makinesi gibi içine komple su doluyor sanıyordum. Bu yüzden her şeyi gelişigüzel doldurmuştum.
Kapağı açınca ne göreyim, tabağın çanağın içinde bütün pislik su içinde birikmiş. Yemek artıkları balçık çamur dolu tabaklarda kurbağa gibi yüzüyor. Sonra çıkarıp tek tek elde yıkamıştım.
Bulaşıkları halledip süzüldün diye tabaklığa yerleştirirken, bu alet nasıl çalışıyor diye kafamı içine sokup incelemiştim çamaşır makinesini.
Üstte ve altta bir pervane, ucunda da iki minik delik. Demek bu pervane bu minik delikten dönerek su püskürtüyormuş.
Neyse, bilmiyordum ama öğrendim..
Bu bulaşık makinesini yerleştirip boşaltmak tam dert. Neymiş, suyun altından geçirmek gerekiyormuş içine yerleştirmeden önce. Yahu süngere pril döküp ovsam daha hızlı bitecek.
Dikkatle içini yerleştirmek, hele o sığmayan tencereleri ayarlayarak dizmek ustalık istiyor. Tam kapağı iterken tencerenin yan devrilmesine ne demeli. insanı sinir ediyor. Sil baştan söylene söylene hepsini tekrar yerleştir dur.
Yani aslında kim kime yerleştirip boşaltıyor belli değil.
Geçen bir tane yamuk bardak koydum, içinde birikmiş pis suyu görseniz, eski Haliç’ e akan kurbağalıdere gibi.
Olay bununla bitmiyor tabi. Zira makineye biriktirmek için beklerken sağda solda temiz bardak çanak bulamamak da cabası. Ortada temiz bir şey yok, nerede? Makinede. Çıkart elde yıka, tekrar kirlet, sonra makineye yerleştir.
Neyse, siz siz olun da sakın o bıçağın ağzı yukarı bakar şekilde koymayın. Arkadaki tencereye uzanırken bıçak bileğimi kesti. Sinirlenip ne var ne yok leğene doldurup yıkadım. Kolum faça atılmış gibi dolaşıyorum. Basit bir şey ama dikkat etmek lazım.

Yorum bırakın